03/02/2021
Türk teşkilatının ilk adı ''İttihad-ı Osmaniye Cemiyeti'' olmuştur. Temmuz 1908 Jön Türk İhtilali'nin tarihini yazan Cevri'ye göre ''Sultan'a karşı hareket ancak mekteb-i li talebeleri arasından çıkabilirdi. Bu uğurda ilk teşebbüs Mekteb-i Askeriye'de vücut bulmuştur. Burada tahsil gören beş talebe 1889 yılından beri hükümetin suiistimallerine uğramışlardır. Hükümet-i İstibdadiye'yi teşkil eden heyete karşı; Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı İshak Sukuti, Ohrili İbrahim Etem (Temo), Kafkasyalı Mehmet Reşit ve Abdullah Cevdet ismini taşıyan bu beş arkadaş 1890'dan birkaç sene sonra ''İttihat ve Terakki '' ismini alan ''İttihad-ı Osmani Cemiyeti'nin temelini atmışlardır. Jön Türkler dört önemli toplumsal ve kültürel değişime dayanan bir hareketti. Birincisi düşüncede sekülerleşme ve olayları rasyonel değerlendirmeye başlamaktır.
İkincisi günlük gazete ve romanın yayınlamaya ve geniş bir kitleye ulaşması ile kamuoyu ve okuyucusunun doğmasıdır. Üçüncüsü geleneksel ulema sınıfından farklı yeni bir entelektüel sınıfın doğmasıdır. Dördüncüsü ise vatan ve millet kavramlarının doğuşudur. Jön Türk hareketi kendilerinden önceki Genç Osmanlılar hareketinden ayıran temel özelliklerinden biri saray ve hükümetle ilişkilerini kesmiş olmalarıydı. Ahmet Rıza kendisine sunulan hiçbir teklifi kabul etmemiş Osmanlı pozitivistlerinden biridir. Ahmet Rıza pozitivizmi kullanarak Osmanlı toplumunu dönüştürmeyi amaçlamıştır. Ahmet Rıza'nın düşünceleri İttihat ve Terakki Partisi üyeleri üzerinde de derin bir etki bırakmıştır. Abdullah Cevdet çeviri, derleme, makale ve kitapları eğitim reformuna dair projelerinin sonradan Cumhuriyet'in programı olduğunu söylemiştir. Ayrılıkçılığa kesin bir şekilde karşı çıkmıştır. Kurtuluş savaşı başladığında Ankara'da ihtiyaç duyulan sağlık malzemelerinin temininde görev almıştır.
Ahmet Rıza Jön Türk hareketinin en önemli ismiydi. Fransız pozitivizminden ilham alan Ahmet Rıza, toplumun nasıl dönüştürülebileceği ile ilgili bir reform programı hazırlamıştı. Onun pozitivist görüşleri sadece Osmanlı aydınları üzerinde değil devlet adamları üzerinde de etkili olmuştur. 1877'den sonra Kanun-i Esasi'nin kaldırılması üzerine önce imparatorluk sınırları içinde, sonraları dış memleketlerde gizli cemiyetler kurulmuştur. Zamanla Jön Türkler adıyla tanınmıştır. İbrahim Temo'nun kurduğu gizli bir derneği örnek alarak Ahmet Rıza, Paris'te 1889 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni kurmuştur. Jön Türk kurumları iki amaç üzerinde birleşmişlerdir. Sultan Abdülhamit'in kurallarını frenlemek, Kanun-i Esasi'yi tekrar yürürlüğe koymak ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü korumaktı. Bu amaç 23 Temmuz 1908'de kısmen de olsa Sultan Abdülhamit tarafından gerçekleştirildi. Bu tarih İkinci Meşrutiyet'in başlangıcını gösterir.1895'ten son Jön Türk hareketi içinde bazı gruplar oluşmuştur. Bunların başında Ahmet Rıza ve 1895 yılında Londra'dan çıkartmaya başladığı ''Meşveret'' gazetesi gelir. Osmanlılık kavramının geliştirilmesi, eğitime öncelik verilmesi, hukuk karmaşıklığının giderilmesi konularına ağırlık verilmiş, Batı'nın emperyalist eğilimlerine dikkat çekmiş, son zamanlarda askeri elit gücün sivil hayata da önderlik yapmasını savunmuştur. Bu çizgi '' halka rağmen, halk için'' görünümündedir. Ahmet Rıza, memleketin kalkınabilmesi ve felaketten kurtulabilmesi için halkın eğitilmesinden başka çare olmadığı kanaatindedir. Jön Türk hareketi içerisinde yer alan üç farklı siyasal hareketin bir tanesinin liderliğini üstlenmiş Ahmet Rıza; Auguste Comte'nin akılcı ve hümanist felsefesinden hareketle merkeziyetçi meşruti bir idarenin ve devlet desteği ile bir yerli kapitalist burjuva yaratılması tezinin savunucusu olmuştur ayrıca Ahmet Rıza'nın düşüncelerinin temelinde pozitivizm vardı. Comte’a göre pozitivizm sosyal olguların da doğal olgular gibi bilimsel yöntemlerle incelenebilmesini sağlıyordu. Yerçekimi yasaları gibi sabit sosyal yasalara ulaşmamızı sağlayacaktı. Benzer görüşleri Ahmet Rıza'da savunmuştu.
Abdullah Cevdet, 3 Haziran 1889'da diğer tıbbiyeli arkadaşları ; İbrahim Temo ,İshak Sukuti , Mehmet Reşit ve Hikmet Emin ile birlikte daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alacak olan İttihad-i Osmani Cemiyeti'nin ilk kurucuları arasında yer almıştır. Kasım 1894'te geçiçi görevle kolera mücadelesi için Diyarbakır'a gönderilmiştir. Burada bir yandan görevini sürdürken diğer yandan İttihad-ı Osmani Cemiyeti'nin genişlemesi için çalışmıştır. Ahmet Rıza ve Murat Bey ile sürekli haberleştiği gibi , Mizan, Meşveret ve Mechveret Supplement Français dergilerine imzasız veya ''Bir Kürd'' mahlası ile yazılar göndermiştir.Abdullah Cevdet Paris'te Gustave Le Bon'dan ''Cumhur Ruhu'' teorisini nakleden yazılar kaleme almıştır. Cenevre'de Ruhi (Balkan) ile Mart 1904'te Jön Türk hareketi içerisinde Osmanlı İttihat ve İnkılap Cemiyeti'ni kurdular. Bu faaliyetlerin yanı sıra Eylül 1904'te Türk kültür hayatında etkisini uzun yıllar sürdürecek olan ''İçtihat'' isimli mecmua ile aynı adı taşıyan yayınları kurmuştur. İçtihat bu dönemde on altı sayfası Türkçe geri kalan on altı sayfası yabancı dillerde yayımlanan ve Jön Türk hareketi içinde siyaset yerine kültüre ağırlık veren yegane mecmua olmuştur ve Cumhuriyet döneminde bile yayımlanmaya devam etmiştir. Bu mecmua batı kültürü ve laik toplum lehine , anti-monarşist ve radikal bir çerçevede yayın yapmıştır.1905 Eylül'ü başında Mısır'a geçen Abdullah Cevdet İçtihat'ı burada yayımlamaya başlamıştır.
Abdullah Cevdet , Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi'nde dile getirdiği yurttaşlık ve ortak toplumsal iradeye vurgu yapar . Köylü gençlerin eğitilmesi için Köy Enstitüsü tarzında hızlandırılmış Köylü Mektepleri önermiştir. Abdullah Cevdet'in şaşmaz üç prensibi vardır ; İlim ,fazilet ve hürriyet. Çağdaşlaşmak için Batı'yı örnek alır ama vatanseverliği Namık Kemal'den, özgürlük ve eşitlik düşüncesini ise Tevfik Fikret'ten aldığını daima belirtir. Halkın bilinçsizlikten ve sefaletten kurtulması için çareler düşündü ve bunun için 1897 yılında Doğu ve Batı materyalist filozoflarının görüşlerini sentezleyen ''Fünun ve Felsefe'' adlı bir çalışma hazırladı.
Ahmet Rıza , Osmanlı toplumunu kurtarabilmek için yeni bir insan modeli yetiştirmek gerektiğini düşünen ve Auguste Comte’un pozitivizm felsefesini Türkiye’ye taşımakla birlikte Türk düşüncesine önemli katkılarda bulunan bir kişidir. Abdullah Cevdet'in toplum üzerindeki etkisini anlatmak için Ziya Gökalp onu , İstanbul'un eski mahallelerini yakan bir yangına benzetir.''O, tarlayı temizliyor , sonra gelen bizler de kolayca imar ediyoruz . Abdullah Cevdet , yangın ateşi değildi , yakmaz aydınlatırdı '' demiştir.